25 Şubat 2018 Pazar

TÜRK HUKUKUNDA
GARANTİ SÖZLEŞMESİ
- ÜÇÜNCÜ KİŞİNİN FİİLİNİ TAAHHÜT –

A-) İLGİLİ MEVZUAT

BORÇLAR KANUNU
BİRİNCİ KISIM -GENEL HÜKÜMLER-
İKİNCİ BÖLÜM  -BORÇ İLİŞKİSİNİN HÜKÜMLERİ-
ÜÇÜNCÜ AYRIM –BORÇ İLİŞKİLERİNİN ÜÇÜNCÜ KİŞİLERE ETKİSİ-

B. Üçüncü kişinin fiilini üstlenme

MADDE 128 - Üçüncü bir kişinin fiilini başkasına karşı üstlenen, bu fiilin gerçekleşmemesinden doğan zararı gidermekle yükümlüdür.

Belirli bir süre için yapılan üstlenmede, sürenin bitimine kadar üstlenene edimini ifa etmesi için yazılı olarak başvurulmaması halinde, üstlenenin sorumluluğunun sona ereceği kararlaştırılabilir.


B-) GARANTİ SÖZLEŞMESİNİN TANIMI, MAHİYETİ, ÖZELLİKLERİ ve SINIRLARI

     Garanti Sözleşmeleri Mahiyet itibariyle ‘’Üçüncü Kişinin Fiilini Taahhüt’’tür. Kendisine çok benzeyen Kefalet Sözleşmesinden temel farkı ise Garanti Sözleşmesinin asıl borç ilişkisinden BAĞIMSIZ olmasıdır. En genel ifadeyle  Belirli bir takım çerçeveler içerisinde alacaklıya karşı borçlunun ediminin teminat altına alınmasıdır.
     Her ne kadar Garanti Sözleşmeleri, Kefalet Sözleşmeleri gibi sınırlı ve asıl borca bağlı değilse de kendine has bazı sorumluluk sınırları mevcuttur.
     Garanti Sözleşmesinde bir limit belirleme zorunluluğu olmasa da konu veya kapsam açısından bir belirlilik şarttır. Zira belirsizliğin garantisi olmaz.
     Garanti Sözleşmesinde limit artışından sorumluluk kabul edilmiş olabilir. Böyle bir durumda ileride meydana gelecek limit artışlarından Garanti Edenin sorumlu olabilmesi için bu limit artış oranının sözleşmede belirtilmiş olması ve/veya limit artışının makul ölçülerde kabul edilebilir olması gereklidir.
       Garanti Sözleşmelerinde özellikle limit artışına dair başlangıçta kabule dair bir hüküm içermeyen  Süresiz Garanti Sözleşmelerinde sonradan meydana gelen limit artışlarından Garanti Edenin sorumlu tutulabilmesi için bu durumların kendisine bildirilmesi ve kendisinin de bu duruma muvafakat göstermesi gereklidir. Aksi durumda limit artışı ve sair borçlu aleyhine sözleşmede meydana gelen ağırlaştırıcı nitelikteki hususlar garanti kapsamı dışında kalacaktır.
      İstenebilir hale gelen bir alacağın alacaklı tarafından talep ve takip edilmemesi durumunda alacaklı borcun artmasına kendi kusuru ile sebebiyet verdiğinden artan borçtan artık garanti eden sorumlu olmayacaktır.
     Garanti Sözleşmeleri uygulamada en çok bankalarca verilen teminat mektubu olarak karşımıza çıkmaktadır. Sair borç ilişkilerine de Garanti Sözleşmeleri yapılabileceği gibi ticari amaç gütmeyen ve dışarıdan bakıldığında Garanti Sözleşmesi gibi görünen durumların Kefalet olarak değerlendirilmesi gerekecektir. Hele ki bu sözleşmeler gerçek kişiler tarafından yapılmışsa burada asıl borçtan bağımsızlık ve limitin belirli olmaması yorumunu yaparak gerçek kişiye ağırlaştırıcı sorumluluk yüklemek kanunun amacına aykırı olacaktır.
      Garanti Sözleşmeleri ‘’üçüncü kişinin fiilini üstlenme’’ bakımından kefalet, üçüncü kişi yararına sözleşme gibi sözleşmelere benzese de esasen kendine has birçok farklı özelliği mevcuttur. Yüksek Mahkeme kararları ve doktrin ışığında birbirine çok benzeyen Kefalet Sözleşmesi ile Garanti Sözleşmesi arasındaki bir takım farkları şöyle sıralayabiliriz:


KEFALET SÖZLEŞMESİ

GARANTİ SÖZLEŞMESİ


Kefil, Kefalet Sözleşmesi gereğince borcunu ödedikten sonra asıl borçluya rücu hakkına yasal olarak sahiptir.


Oysa Garanti Sözleşmesinde, teminat verene rücu hakkı tanınmamıştır.          (yasada düzenlenmiş değildir.)

Kefil, Borçluya ait defileri de ileri sürme hakkını sahiptir.

Garanti Sözleşmesinde teminat veren kişi borçluya ait defileri ileri süremez.


Kefilin sorumluluğu asıl borcun geçerli oluşuna ve devamına bağlıdır.

Garanti Sözleşmesi bağımsız niteliktedir ve teminat verenin sorumluluğu asıl borcun geçerliliğinden bağımsızdır.


Geçerliliği yazılı şekle tabidir.

Ispat şartı olarak yazılı yapılabilir ancak geçerliliği konusunda bir şekil şartı yoktur.


Kefilin sorumlu olacağı belirli bir  miktar sözleşmede belirtilmelidir.

Verilen garantinin belirli bir limite bağlanmış olması şart olmamakla birlikte konunun belirli olması gerektiği Yargıtay kararları ile kararlaştırılmıştır.


B-) KONUYLA İLGİLİ ÖNEMLİ YÜKSEK MAHKEME KARARLARI

Yargıtay’ın 11/06/1969 gün ve 4/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı;
‘’ Muvakkat ithal yoluyla ithal edilen malların tayin edilen süre içerisinde yurt dışına çıkarılmaması halinde bu eşya için gümrük vesaire vergi ve resmi olarak tahakkuk ettirilen paranın gümrük idaresinin her zaman yapabileceği yazılı istek üzerine, derhal ve herhangi bir itiraza veya hüküm istihsaline mahal kalmaksızın ödemekte bankanın borçlu ile birlikte müşterek ve müteselsil kefil sıfatıyla zamin olduğuna dair bankalar tarafından gümrük vergisi borçlusu lehine ve fakat borçlu ile değil de diğer şahıslarla yapılan bir akte dayanarak gümrük idaresine verilen teminat mektupları mahiyet itibariyle 3. şahsın fiilini taahhüt niteliğinde bir garanti akdi olduğuna ve bu sebeple garanti veren bankanın alacaklı gümrük idaresine bu sebeple ödediği parayı fiili taahhüt edilen 3. şahıs mevkiindeki muvakkat ithalatçıdan rucüen isteyemeyeceğine, karar verilmiştir.’’

YARGITAY Hukuk Genel Kurulu’nun 10.04.2002 Tarih 2002/19-182 Esas, 2002/217 Karar Sayılı Kararında da Her ne kadar Garanti Sözleşmelerinde Kefalet Sözleşmelerinde olduğu gibi sınır belirtme zorunluluğu olmasa da konunun belirli olması gerektiği, ‘’doğmuş doğacak bütün alacaklar’’ gibi ibarelerin geçerli olmayacağı konusuna değinilmiştir.

‘’Kefaletten farklı olarak asıl borç ilişkisinden tamamen bağımsız nitelikteki garanti sözleşmesinde şekil serbestisi hakim olup garantinin sınırının önceden belirlenmesi zorunluluğu bulunmamaktadır. Ancak, sözleşme serbestisi sınırsız değildir. Hangi riskin garanti edildiği belirlenmeden "doğmuş ve doğacak her türlü borcun garanti edildiğinden söz etmek, boyutları belli olmayan (belirsiz) bir edimin garantisi anlamına gelir ki, bu da garanti sözleşmesiyle bağdaşmaz.’’

YARGITAY Hukuk Genel Kurulu’nun 04.07.2001 Tarihli, 2001/19-534 Esas, 2001/583 Karar Sayılı Kararı;

‘’Hiçbir menfaati olmayan, ticari bir gaye gütmeyen, sadece dostane ilişkiler nedeniyle tüketime yönelik banka kredi kartı kullanmasına imkan tanımak için verilen teminatın, garanti beyanı adı altında da olsa bir garanti sözleşmesi amacı ile değil, kefalet amacı ile verildiğinin kabulü gerekir.’’

‘’….. Kefaletten farklı olarak asıl borç ilişkisinden tamamen bağımsız nitelikteki garanti sözleşmesinde şekil serbestisi hakim olup garantinin sınırının önceden belirlenmesi zorunluluğu bulunmamaktadır.

Ancak, sözleşme serbestisi sınırsız değildir. BK'nin 19. ve 20. maddelerinde sözleşme serbestisine birtakım sınırlamalar getirilmiştir. Gerçekten bir sözleşmenin geçerli olması için, onun taraflara yüklediği hak ve borçların tereddüde yer vermeyecek şekilde açık, başka bir deyimle konusunun gereği ve yeteri kadar belli ve sınırlı olması gerekir. Belirsizliğin garantisi olmaz.

Bu itibarla, limit gösterme şartı bulunmamakla birlikte, garanti sözleşmesinde hangi riskin garanti edildiğinin belli olması ya da garanti edilen riskin boyutlarının tereddüt yaratmayacak biçimde belirlenebilir nitelikte bulunması gerekir.

Hangi riskin garanti edildiği belirlenmeden "doğmuş ve doğacak her türlü borcun garanti edildiği"nden söz etmek, boyutları belli olmayan (belirsiz) bir edimin garantisi anlamına gelir ki, bu da garanti sözleşmesiyle bağdaşmaz.

Hal böyle olunca, garanti sözleşmesi düzenlendiği anda garanti edilen edimin sınırlarının açıkça belirlenmemiş olması ya da bunu belirlemeye yarayan koşul ve açıklamaların sözleşmede yer almamış bulunması halinde garanti edenin sorumluluğundan söz edilemez…’’

YARGITAY Hukuk Genel Kurulu’nun 19.10.1988 Tarih, 1988/3-668 E. 1988/811 Karar Sayılı Kararı;

‘’Bir 3. şahsın fiilini taahhüt eden kimse bu 3. şahıs tarafından taahhüdün ifa edilmemesi halinde zarar ve ziyan tediyesine mecburdur. 3. bir kişinin filini taahhüt eden kimse, taahhütte bulunduğu akdine, 3. kişinin taahhüdünü garanti etmektedir. Bu hukuksal ilişkinin ayırıcı özelliği, taahhüdün bu kişilerin kendi aralarındaki diğer hukuksal ilişkilerden tamamen bağımsız nitelikte bulunuşudur. Bu sebepledir ki diğer hukuksal ilişkilerin hükümsüz olması borçlunun fiilinin taahhüt edilmesini de hükümsüz kılmaz. Meğer ki doğrudan doğruya başkasının fiilini taahhütte bir hükümsüzlük hali bulunsun.’’



D-) SON SÖZ

       Yukarıda anlattıklarımızı birkaç cümle ile özetleyecek olursak; Garanti Sözleşmeleri asıl borçtan bağımsız, yazılı şekil şartına bağlı olmayan ve konusu, riski belli olmakla birlikte belirli bir limite bağlı olmayan sözleşmelerdir. Uygulamada daha çok BANKA TEMİNAT MEKTUBU olarak karşımıza çıkan bu sözleşmeler üçüncü kişinin fiilini taahhüt başlığı ile T.B.K. md 128 de düzenlenmiştir.


Saygılarımla
Av. Serdar ÖZGÜNEY


Yukarıdaki hukuki araştırma metni, bilgi ve tavsiye niteliğindedir. Herhangi bir bağlayıcılığı olmayan işbu yazı dolayısıyla yayınlayanın herhangi bir sorumluluğu bulunmamaktadır. 
Ayrıca işbu yazının bütün hakları saklıdır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder