1 Ocak 2019 Salı

TASARRUFUN İPTALİ DAVALARI



İCRA-İFLAS KANUNU 97, 105, 143, 277, 278, 279, 280, H.M.K (132-135) ilgili Mevzuat, Öğreti ve YÜKSEK MAHKEME kararları çerçevesinde Tasarrufun İptali Davalarının değerlendirilmesi.


1-) İLGİLİ MEVZUAT HÜKÜMLERİ

A) DAVACILAR

Madde 277 - (DEĞİŞİK MADDE RGT: 11.07.1940 RG NO: 4558 KANUN NO: 3890/1) (YÜR. TAR.: 11.09.1940)
İptal davasından maksat 278, 279 ve 280 inci maddelerde yazılı tasarrufların butlanına hükmettirmektir.
Bu davayı aşağıdaki şahıslar açabilirler:
1 - Elinde muvakkat yahut kati aciz vesikası bulunan her alacaklı,

2 - İflas idaresi yahut 245 inci maddede ve 255 inci maddenin 3 üncü fıkrasında yazılı hallerde alacaklıların kendileri.
( Münazaalı hakların talep eden alacaklılara temliki:
Madde 245 - Alacaklıların masa tarafından neticelendirilmesine lüzum görmedikleri bir iddianın takibi hakkı isteyen alacaklıya devrolunur. Hasıl olan neticeden masraflar çıkarıldıktan sonra devralanın alacağı verilir ve artanı masaya yatırılır.
İflas kapandıktan sonra:
Madde 255 - İflas kapandıktan sonra tasfiyeden hariç kalmış bir mal bulunduğu haber alınırsa iflas dairesi o mala vaziyed edip sattıktan sonra başka bir merasime hacet kalmaksızın bedelini eksik alan alacaklılara sıralarına göre dağıtılır.
Evvelce bankaya yatırılmış olup da tasarrufu kabil bir hale gelen paralar hakkında da hüküm böyledir.

Şüpheli bir hak mevzuubahis oldukta iflas dairesi alacaklılara keyfiyeti ilan eder yahut mektupla bildirir ve 245 inci madde mucibince muamele yapılır. )


B) İVAZSIZ TASARRUFLARIN BUTLANI:

Madde 278 - (DEĞİŞİK MADDE RGT: 06.03.1965 RG NO: 11946 KANUN NO: 538/114) (YÜR. TAR.: 06.06.1965)
Mutat hediyeler müstesna olmak üzere, hacizden veya haczedilecek mal bulunmaması sebebiyle acizden yahut iflasın açılmasından haczin veya aciz vesikası verilmesinin sebebi olan yahut masaya kabul olunan alacaklardan en eskisinin tesis edilmiş olduğu tarihe kadar geriye doğru olan müddet içinde yapılan bütün bağışlamalar ve ivazsız tasarruflar batıldır.

Ancak, bu müddet haciz veya aciz yahut iflastan evvelki iki seneyi geçemez.

Aşağıdaki tasarruflar bağışlama gibidir.
(DEĞİŞİK BENT RGT: 25.11.1988 RG NO: 20000 KANUN NO: 3494/53) 
1. Karı ve koca ile usul ve füru, neseben veya sıhren üçüncü dereceye kadar (bu derece dahil) hısımlar, evlat edinenle evlatlık arasında yapılan ivazlı tasarruflar,

2. Akdin yapıldığı sırada, kendi verdiği şeyin değerine göre borçlunun ivaz olarak pek aşağı bir fiyat kabul ettiği akitler,

3. Borçlunun kendisine yahut üçüncü bir şahıs menfaatine kaydı hayat şartıyla irat ve intifa hakkı tesis ettiği akitler ve ölünceye kadar bakma akitleri,


C) ACİZDEN DOLAYI BUTLAN:

Madde 279 - Aşağıdaki tasarruflar borcunu ödemeyen bir borçlu tarafından hacizden veya mal bulunmaması sebebiyle hacizden yahut iflasın açılmasından evvelki bir sene içinde yapılmışsa yine batıldır:
1 - Borçlunun teminat göstermeyi evvelce taahhüt etmiş olduğu haller müstesna olmak üzere borçlu tarafından mevcut bir borcu temin için yapılan rehinler;

2 - Para veya mutat ödeme vasıtalarından gayrı bir suretle yapılan ödemeler;

3 - Vadesi gelmemiş borç için yapılan ödemeler.

(EKLENMİŞ BENT RGT: 25.11.1988 RG NO: 20000 KANUN NO: 3494/54)
4 - Kişisel hakların kuvvetlendirilmesi için tapuya verilen şerhler.

Bu tasarruflardan istifade eden kimse borçlunun hal ve vaziyetini bilmediğini ispat eylerse iptal davası dinlenmez.


D) ZARAR VERME KASTINDAN DOLAYI İPTAL:

Madde 280 - (DEĞİŞİK MADDE RGT: 06.03.1965 RG NO: 11946 KANUN NO: 538/115) (YÜR. TAR.: 06.06.1965) (DEĞİŞİK FIKRA RGT: 30.07.2003 RG NO: 25184 KANUN NO: 4949/66) Malvarlığı borçlarına yetmeyen bir borçlunun, alacaklılarına zarar verme kastıyla yaptığı tüm işlemler, borçlunun içinde bulunduğu mali durumun ve zarar verme kastının, işlemin diğer tarafınca bilindiği veya bilinmesini gerektiren açık emarelerin bulunduğu hallerde iptal edilebilir. Şu kadar ki, işlemin gerçekleştiği tarihten itibaren beş yıl içinde borçlu aleyhine haciz veya iflas yoluyla takipte bulunulmuş olmalıdır.
(MÜLGA FIKRA RGT: 30.07.2003 RG NO: 25184 KANUN NO: 4949/103) 

(DEĞİŞİK FIKRA RGT: 25.11.1988 RG NO: 20000 KANUN NO: 3494/55) 
 
Üçüncü şahıs, borçlunun karı veya kocası, usul veya füruu ile üçüncü dereceye kadar (bu derece dahil) kan ve sıhri hısımları, evlat edineni veya evlatlığı ise borçlunun birinci fıkrada beyan olunan durumunu bildiği farz olunur. Bunun hilafını üçüncü şahıs, ancak 279 uncu maddenin son fıkrasına göre isbat edebilir.

Ticari işletmenin veya işyerindeki mevcut ticari emtianın tamamını veya mühim bir kısmını devir veya satın alan yahut bir kısmını iktisapla beraber işyerini sonradan işgal eden şahsın, borçlunun alacaklılarını ızrar kasdını bildiği ve borçlunun da bu hallerde ızrar kasdiyle hareket ettiği kabul olunur. Bu karine, ancak iptal davasını açan alacaklıya devir, satış veya terk tarihinden en az üç ay evvel keyfiyetin yazılı olarak bildirildiğini veya ticari işletmenin bulunduğu yerde görülebilir levhaları asmakla beraber Ticaret Sicili Gazetesiyle; bu mümkün olmadığı takdirde bütün alacaklıların ıttılaını temin edecek şekilde münasip vasıtalarla ilan olunduğunu ispatla çürütülebilir.


E) İPTAL DAVALARINDA YARGILAMA USULÜ:

Madde 281 - (DEĞİŞİK MADDE RGT: 06.03.1965 RG NO: 11946 KANUN NO: 538/116) (YÜR. TAR.: 06.06.1965) 
Mahkeme, iptal davalarını BASİT YARGILAMA USULÜ ile görüp hükme bağlar ve bu davalara mütaallik ihtilafları hal ve şartları gözönünde tutarak serbestçe takdir ve halleder.

Hakim, iptale tabi tasarrufların konusu olan mallar hakkında alacaklının talebi üzerine İHTİYATİ HACİZ KARARI VEREBİLİR. Teminatın lüzum ve miktarı mahkemece takdir ve tayin olunur. Şu kadar ki, davanın elden çıkarılmış mallar yerine kaim olan kıymete taalluku halinde, teminat göstermeksizin ihtiyati haciz kararı verilemez.

Davalılardan herhangi biri davacının alacağını ödediği takdirde, dava reddolunur. Bu halde hakim, duruma göre herbirini masrafla ilzam veya bu masrafı aralarında takdir ettiği surette taksim eder.


F) İPTAL DAVASINDA DAVALI:

Madde 282 - (DEĞİŞİK MADDE RGT: 06.03.1965 RG NO: 11946 KANUN NO: 538/117) (YÜR. TAR.: 06.06.1965) 
İcra ve iflas Kanununun 11 inci babındaki iptal davaları borçlu ve borçlu ile hukuki muamelede bulunan veya borçlu tarafından kendilerine ödeme yapılan kimseler ile bunların mirasçıları aleyhine açılır. Bunlardan başka, kötü niyet sahibi üçüncü şahıslar aleyhine de iptal davası açılabilir. İptal davası iyi niyetli üçüncü şahısların haklarını ihlal etmez.

G) İADENİN ŞÜMULÜ (İPTALİN KAPSAMI)

Madde 283 - (DEĞİŞİK MADDE RGT: 06.03.1965 RG NO: 11946 KANUN NO: 538/118) (YÜR. TAR.: 06.06.1965) Davacı, iptal davası sabit olduğu takdirde, bu davaya konu teşkil eden mal üzerinde cebri icra yolu ile, hakkını almak yetkisini elde eder ve davanın konusu taşınmazsa, davalı üçüncü şahıs üzerindeki kaydın tashihine mahal olmadan o taşınmazın haciz ve satışını isteyebilir.
İptal davası, üçüncü şahsın elinden çıkarmış olduğu mallar yerine geçen değere taallük ediyorsa, bu değerler nispetinde üçüncü şahıs nakden tazmine (Davacının alacağından fazla olmamak üzere) mahkum edilir.

İptal davası üzerine üçüncü şahıs da, mamelekinde hasıl olacak eksikliğin borçludan tahsilini aynı davada isteyebilir. Bu talep, iptal davasının tefrik edilerek daha önce hükme bağlanmasına mani değildir.
İptal davasını kaybeden üçüncü şahıs, karşılık olarak şeyi veya bedelini borçludan veya iflas masasından geri isteyebilir.
Batıl bir tasarruf neticesinde kendisine ödenilen şeyi geri veren alacaklı eski haklarını muhafaza eder.
Kendisine bağış yapılan iyi niyetli ise yalnız dava zamanında elinde bulunan miktarı geri vermeye mecburdur.

H) HAK DÜŞÜRÜCÜ MÜDDET:

Madde 284 - (DEĞİŞİK MADDE RGT: 06.03.1965 RG NO: 11946 KANUN NO: 538/119) (YÜR. TAR.: 06.06.1965)  İptal davası hakkı, batıl tasarrufun vukuu tarihinden itibaren BEŞ SENE GEÇMEKLE DÜŞER.

I) BORÇ ÖDEMEDEN GEÇİCİ ACİZ VESİKASI:

Madde 105 – Haczi kabil mal bulunmazsa haciz tutanağı 143 üncü maddedeki aciz vesikası hükmündedir.
İcraca takdir edilen kıymete göre haczi kabil malların kifayetsizliği anlaşıldığı surette dahi tutanak muvakkat aciz vesikası yerine geçerek alacaklıya 277 nci maddede yazılı hakları verir.

İ) BORÇ ÖDEMEDEN ACİZ VESİKASI:

Madde 143 – (Değişik: 3/7/1940-3890/1 md.) (Değişik birinci fıkra: 17/7/2003-4949/40 md.) Alacaklı alacağının tamamını alamamış ve aciz vesikası düzenlenmesi için gerekli şartlar yerine gelmişse, icra dairesi kalan miktar için hemen bir aciz vesikası düzenleyip alacaklıya ve bir suretini de borçluya verir; bu belgeler hiçbir harç ve vergiye tâbi değildir.
Aciz vesikasının bir nüshası da her il merkezinde Adalet Bakanlığınca tespit edilen icra dairesi tarafından tutulan özel sicile kaydedilmek üzere bu icra dairesine gönderilir.
Aciz vesikası sicili aleni olup ne şekilde tutulacağı ve hangi hususları içereceği Adalet Bakanlığı tarafından hazırlanan yönetmelikle belirlenir.
Bu vesika ile 105 inci maddedeki vesika borcun ikrarını mutazammın senet mahiyetinde olup alacaklıya 277 nci maddede yazılı hakları verir.
Alacaklı aciz vesikasını aldığı tarihten bir sene içinde takibe teşebbüs ederse yeniden ödeme emri tebliğine lüzum yoktur.
 Aciz vesikasında yazılı alacak miktarı için faiz istenemez.
Kefiller, müşterek borçlular ve borcu tekeffül edenler bu miktar için vermeğe mecbur oldukları faizlerden dolayı borçluya rücü edemezler. (Değişik altıncı fıkra: 17/7/2003-4949/40 md.)
 Bu borç, borçluya karşı, aciz vesikasının düzenlenmesinden itibaren yirmi yıl geçmesiyle zamanaşımına uğrar.
Borçlunun mirasçıları, mirasın açılmasından itibaren bir sene içinde alacaklı hakkını aramamışsa, borcun zamanaşımına uğradığını ileri sürebilirler. (Ek fıkra: 17/7/2003-4949/40 md.)
Borçlu, aciz vesikasını düzenlemiş olan icra dairesine borcunu işlemiş faizleriyle birlikte her zaman ödeyebilir.
İcra dairesi ödenen parayı alacaklıya verir veya gerektiğinde 9 uncu madde hükümleri dahilinde bir bankaya yatırır.
Borcun bu şekilde tamamının ödenmesinden sonra aciz vesikası sicilden terkin edilir ve borçluya borcunu ödeyerek aciz vesikasını sicilden terkin ettirdiğine dair bir belge verilir.
Aynı şekilde, icra takibi batıl ise veya iptal edilirse yahut borçlunun borçlu olmadığı mahkeme kararıyla sabit olursa ya da alacaklı icra takibini geri alırsa, aciz vesikası sicilden terkin edilir ve borçluya buna ilişkin bir belge verilir


2-) AÇIKLAMALAR


 A) ACİZ VESİKASI (BELGESİ)
KESİN ACİZ VESİKASI (143)
* İcra Takibi sonunda borçlunun borç ödemeden aciz halini gösterir belgedir.
*Borçlunun haczedilebilir hiçbir malvarlığı olmadığını gösteren haciz tutanağı da Kesin Aciz Vesikası hükmündedir. Böyle bir haciz tutanağının Kesin Aciz Vesikası sayılabilmesi için HACZEDİLEBİLİR MALVARLIĞININ BULUNMADIĞI AÇIKÇA YAZMALIDIR.

GEÇİCİ ACİZ VESİKASI (105/2)
* Geçici Aciz Vesikası icra takibi sırasında düzenlenen haciz tutanağına ilişkin olup bir haciz tutanağının geçici aciz vesikası sayılabilmesi için:
    - Haciz tutanağının kesin hacze ilişkin olması gereklidir.
    - İcra dairesinin takdirine göre haczi kabil malların alacağı karşılamayacağı anlaşılmış olmalıdır.
    - İcra dairesinin kıymet takdiri kesinleşmiş olmalıdır.

HER İKİ VESİKA İLE DE TASARRUFUN İPTALİ DAVASI AÇILABİLİR

GEÇİCİ ACİZ BELGESİ İLE DAVA AÇILSA DA YARGILAMA İÇERİSİNDE KESİN ACİZ BELGESİNİN MAHKEMEYE SUNULMASI GEREKMEKTEDİR AKSİ TAKDİRDE DAVANIN KABULÜNE KARAR VERİLEMEZ!
Ayrıca g.a.v. niteliğindeki haciz tutanağına dayalı haczin devam ettirilip satış v.s. işlemlerin tamamlanması gerekir.   Gerekli sürelerde gerekli işlemler yapılmaz ve haciz düşerse dava usulden reddedilir.


B) ACİZ VESİKASININ ÖZEL DAVA ŞARTI OLMASI VE YARGILAMANIN HANGİ AŞAMASINDA SUNULMASI GEREKTİĞİ SORUNU
Özel dava şartı olarak geçici veya kesin aciz vesikasının dava açılırken sunulması esastır. Aksi takdirde mahkemenin davayı usulden reddi gerekir. Ancak diyelim ki Tasarrufun İptali Davası açıldı, taraf teşkili sağlandı, bu arada aciz vesikası sunulmadı ve bu durum mahkemenin gözünden kaçtı. Sonra da davacı bu belgeyi sundu. Bu durumda ne olacaktır?

Bu konuda birden fazla görüş olmakla birlikte Yargıtay eski tarihli kararlarında davanın açılmasıyla sunulmayıp sonradan sunulan aciz vesikasının etkisinin olmadığı ve davanın yine de usulden reddinin gerektiğini belirtirken yeni tarihli kararlarında ise usul ekonomisi gereği aciz belgesinin her aşamada sunulabileceği fikrini benimsemiştir.

C) ACİZ VESİKASININ GEÇERLİLİĞİNİN TASARRUFUN İPTALİ DAVASINA BAKAN MAHKEMECE İNCELENİP İNCELENEMEYEĞİ SORUNU
Yargıtay ve öğretide farklı görüşler olmakla birlikte takip hukukundan kaynaklı durumların icra mahkemesince incelenip tasarrufun iptali davasına bakan mahkemece bekletici mesele yapılması, maddi hukuktan kaynaklanan durumların ise tasarrufun iptali davasına bakan mahkemece incelenebileceği görüşü uygulamada öne çıkmaktadır.

D) ACİZ VESİKASININ SUNULMASININ GEREKMEDİĞİ HALLER
Kendisine karşı İCRA MAHKEMESİ'NDE İSTİHKAK DAVASI AÇILAN ALACAKLI, bu davaya karşı İPTAL DAVASINI KARŞILIKLI DAVA OLARAK açması durumunda ACİZ BELGESİ İBRAZ ETMESİNE GEREK YOKTUR.
5411 Sayılı Bankacılık Kanunu'nun geçici 13. maddesi uyarınca Fon alacaklarının tahsili amacıyla açılan Tasarrufun İptali davalarında da ACİZ VESİKASI ARANMAZ.
Yargıtay Kararları ile de ''bir alacaklının başka bir alacaklının elinde olan aciz belgesine istinaden'', ''bir alacaklının aynı borçluya karşı başka bir takip vesilesiyle almış olduğu aciz belgesine istinaden'' kendi aciz belgesi sunmaksızın tasarrufun iptali davası açılabileceği kabul edilmiştir.

E) İHTİYATİ HACİZ TUTANAĞI İLE TASARRUFUN İPTALİ DAVASININ  GÖRÜLÜP  GÖRÜLEMEYECEĞİ SORUNU
Öğretide ve bazı Yargıtay kararları ile oluşan uygulamalar ile İhtiyati Haciz tutanağı ile Tasarrufun İptali davasının görülüp, itiraz v.s. durumlarda açılacak davaların bekletici mesele yapılarak yargılamaya devam edilebileceği öngörülse de  yine öğretide bir başka görüş ve bu doğrultuda Yargıtay kararlarına göre ise HACİZ TUTANAĞININ KESİN HACZE İLİŞKİN OLMASI KANUNİ ŞARTI NEDENİYLE ihtiyati haciz aşamasında açılan Tasarrufun İptali Davasının dava şartı yokluğundan reddi ile karşılaşılması riski yüksektir.
F) İPTALE TABİ TASARRUFLARI
Burada belirlenen temel prensip borcun doğum tarihi sonrası meydana gelen tasarrufarın iptal edilmesidir.
1-) İVAZSIZ TASARRUFLAR

Mutat hediyeler müstesna olmak üzere, hacizden veya haczedilecek mal bulunmaması sebebiyle acizden yahut iflasın açılmasından haczin veya aciz vesikası verilmesinin sebebi olan yahut masaya kabul olunan alacaklardan en eskisinin tesis edilmiş olduğu tarihe kadar geriye doğru olan müddet içinde yapılan bütün bağışlamalar ve ivazsız tasarruflar batıldır.

Ancak, bu müddet haciz veya aciz yahut iflastan evvelki iki seneyi geçemez.
Aşağıdaki tasarruflar bağışlama gibidir.
(DEĞİŞİK BENT RGT: 25.11.1988 RG NO: 20000 KANUN NO: 3494/53) 
1. Karı ve koca ile usul ve füru, neseben veya sıhren üçüncü dereceye kadar (bu derece dahil) hısımlar, evlat edinenle evlatlık arasında yapılan ivazlı tasarruflar,

2. Akdin yapıldığı sırada, kendi verdiği şeyin değerine göre borçlunun ivaz olarak pek aşağı bir fiyat kabul ettiği akitler,

3. Borçlunun kendisine yahut üçüncü bir şahıs menfaatine kaydı hayat şartıyla irat ve intifa hakkı tesis ettiği akitler ve ölünceye kadar bakma akitleri,

2-) ACİZDEN DOLAYI BUTLAN:

Madde 279 - Aşağıdaki tasarruflar borcunu ödemeyen bir borçlu tarafından hacizden veya mal bulunmaması sebebiyle hacizden yahut iflasın açılmasından evvelki bir sene içinde yapılmışsa yine batıldır:
1 - Borçlunun teminat göstermeyi evvelce taahhüt etmiş olduğu haller müstesna olmak üzere borçlu tarafından mevcut bir borcu temin için yapılan rehinler;

2 - Para veya mutat ödeme vasıtalarından gayrı bir suretle yapılan ödemeler;

3 - Vadesi gelmemiş borç için yapılan ödemeler.

(EKLENMİŞ BENT RGT: 25.11.1988 RG NO: 20000 KANUN NO: 3494/54)
4 - Kişisel hakların kuvvetlendirilmesi için tapuya verilen şerhler.
Bu tasarruflardan istifade eden kimse borçlunun hal ve vaziyetini bilmediğini ispat eylerse iptal davası dinlenmez.

3-) ZARAR VERME KASTINDAN DOLAYI İPTAL:

Madde 280 - (DEĞİŞİK MADDE RGT: 06.03.1965 RG NO: 11946 KANUN NO: 538/115) (YÜR. TAR.: 06.06.1965) (DEĞİŞİK FIKRA RGT: 30.07.2003 RG NO: 25184 KANUN NO: 4949/66) Malvarlığı borçlarına yetmeyen bir borçlunun, alacaklılarına zarar verme kastıyla yaptığı tüm işlemler, borçlunun içinde bulunduğu mali durumun ve zarar verme kastının, işlemin diğer tarafınca bilindiği veya bilinmesini gerektiren açık emarelerin bulunduğu hallerde iptal edilebilir. Şu kadar ki, işlemin gerçekleştiği tarihten itibaren beş yıl içinde borçlu aleyhine haciz veya iflas yoluyla takipte bulunulmuş olmalıdır.
(MÜLGA FIKRA RGT: 30.07.2003 RG NO: 25184 KANUN NO: 4949/103) 

(DEĞİŞİK FIKRA RGT: 25.11.1988 RG NO: 20000 KANUN NO: 3494/55) 
 
Üçüncü şahıs, borçlunun karı veya kocası, usul veya füruu ile üçüncü dereceye kadar (bu derece dahil) kan ve sıhri hısımları, evlat edineni veya evlatlığı ise borçlunun birinci fıkrada beyan olunan durumunu bildiği farz olunur. Bunun hilafını üçüncü şahıs, ancak 279 uncu maddenin son fıkrasına göre isbat edebilir.
Ticari işletmenin veya işyerindeki mevcut ticari emtianın tamamını veya mühim bir kısmını devir veya satın alan yahut bir kısmını iktisapla beraber işyerini sonradan işgal eden şahsın, borçlunun alacaklılarını ızrar kasdını bildiği ve borçlunun da bu hallerde ızrar kasdiyle hareket ettiği kabul olunur. Bu karine, ancak iptal davasını açan alacaklıya devir, satış veya terk tarihinden en az üç ay evvel keyfiyetin yazılı olarak bildirildiğini veya ticari işletmenin bulunduğu yerde görülebilir levhaları asmakla beraber Ticaret Sicili Gazetesiyle; bu mümkün olmadığı takdirde bütün alacaklıların ıttılaını temin edecek şekilde münasip vasıtalarla ilan olunduğunu ispatla çürütülebilir.

G) TASARRUFUN İPTALİ DAVALARINDA HARÇ ve VEKALET ÜCRETİ SORUNU
İcra takibine konu asıl alacak ve ferilerin toplamı tasarrufun iptali davalarında alacak miktarı olarak değerlendirilir ve dava harcı ile vekalet ücreti bu değer üzerinden NİSBİ olarak hesaplanır. Ancak İptale tabi tasarrufun değeri alacak miktarından az ise harç ve vekalet ücreti daha az olan bu değer üzerinden hesaplanır. Herhalde alacak miktarı ve iptale tabi tasarruflardan hangisinin değeri az ise harç ve vekalet ücreti o az olan değere göre hesap edilir.
H) SONUÇ
Borçlunun, alacaklı icra takibi v.s. işlemlere başlamadan evvel malvarlıklarını elinden çıkarması tehlikesine binaen kanun koyucu tarafından İ.İ.K. md. 277 v.d. düzenlenen TASARRUFUN İPTALİ DAVALARI ile borçlunun borç ödemeden acize düşmesinin belgelenmesinin ardından ivazlı ve/veya ivazsız tasarrufların iptal edilip alacaklının, alacağını doğrudan cebri icra yolu ile tahsil etmesi veya üçüncü kişiden tazmin etmesi sağlanmaktadır.
Yukarıda mevzuat, öğreti ve yargıtay kararları ışığında hazırlanan değerlendirme yazısı ile Tasarrufun İptali Davalarının teorisi ve uygulamasına değinilmiştir.


I) TASARRUFUN İPTALİ DAVALARINA GENEL BAKIŞ

DAVAYI KİMLER AÇABİLİR
1-) Elinde muvakkat yahut kati aciz vesikası bulunan HER ALACAKLI
2-) İflas idaresi yahut 245 inci maddede ve 255 inci maddenin 3 üncü fıkrasında yazılı hallerde alacaklıların kendileri.

GÖREVLİ MAHKEME
Müstakil açılan İptal Davalarında GENEL MAHKEMELER görevli iken İstihkak davalarına karşı açılan İptal davalarında İCRA HUKUK  MAHKEMELERİ görevlidir.

YETKİLİ MAHKEME
H.M.K. 'nın yetkiye ilişkin genel hükümlerine göre belirlenir.

ÖZEL DAVA ŞARTI
Borçlunun borç ödemeden aciz hale düşmüş olması yani Muvakkat veya Kati Aciz Vesikası

İPTAL EDİLEBİLEN TASARRUFLAR
1-) İVAZSIZ TASARRUFLAR

2-) KANUNİ ŞARTLARI OLUŞTUĞUNDA İVAZLI TASARRUFLAR

3-) ZARAR VERME KASTINDAN DOLAYI İPTAL EDİLEBİLEN TASARRUFLAR

YARGILAMA USULÜ
BASİT YARGILAMA

DAVA KİMLERE KARŞI AÇILABİLİR
İcra ve iflas Kanununun 11 inci babındaki iptal davaları BORÇLU VE BORÇLU İLE HUKUKİ MUAMELEDE BULUNAN VEYA BORÇLU TARAFINDAN KENDİLERİNE ÖDEME YAPILAN KİMSELER İLE BUNLARIN MİRASÇILARI ALEYHİNE AÇILIR. BUNLARDAN BAŞKA, KÖTÜ NİYET SAHİBİ ÜÇÜNCÜ ŞAHISLAR ALEYHİNE DE İPTAL DAVASI AÇILABİLİR. İptal davası iyi niyetli üçüncü şahısların haklarını ihlal etmez.


TASARRUFUN İPTAL EDİLMESİNİN SONUCU
DAVACI, İPTAL DAVASI SABİT OLDUĞU TAKDİRDE, BU DAVAYA KONU TEŞKİL EDEN MAL ÜZERİNDE CEBRİ İCRA YOLU İLE, HAKKINI ALMAK YETKİSİNİ ELDE EDER VE DAVANIN KONUSU TAŞINMAZSA, DAVALI ÜÇÜNCÜ ŞAHIS ÜZERİNDEKİ KAYDIN TASHİHİNE MAHAL OLMADAN O TAŞINMAZIN HACİZ VE SATIŞINI İSTEYEBİLİR.
İptal davası, üçüncü şahsın elinden çıkarmış olduğu mallar yerine geçen değere taallük ediyorsa, bu değerler nispetinde üçüncü şahıs nakden tazmine (Davacının alacağından fazla olmamak üzere) mahkum edilir.

İptal davası üzerine üçüncü şahıs da, mamelekinde hasıl olacak eksikliğin borçludan tahsilini aynı davada isteyebilir. Bu talep, iptal davasının tefrik edilerek daha önce hükme bağlanmasına mani değildir.
İptal davasını kaybeden üçüncü şahıs, karşılık olarak şeyi veya bedelini borçludan veya iflas masasından geri isteyebilir.
Batıl bir tasarruf neticesinde kendisine ödenilen şeyi geri veren alacaklı eski haklarını muhafaza eder.
Kendisine bağış yapılan iyi niyetli ise yalnız dava zamanında elinde bulunan miktarı geri vermeye mecburdur.

HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜRE



TASARRUFUN İPTALİ DAVASININ İKİ TEMEL AYAĞI VARDIR






İptal davası hakkı, batıl tasarrufun vukuu tarihinden itibaren BEŞ SENE GEÇMEKLE DÜŞER.


 ACİZ VESİKASI     ve    İPTALE TABİ TASARRUF



Faydalı olması umuduyla takdirlerinize sunulur.
Saygılarımla
AV.SERDAR ÖZGÜNEY




31 Aralık 2018 Pazartesi

YENİ YILA GEÇİŞİ KUTLAMA FİKRİNİN İNSANİ TEMELLENDİRMESİ ÜZERİNE DEĞERLENDİRME


YENİ YILA GEÇİŞİ KUTLAMA FİKRİNİN İNSANİ TEMELLENDİRMESİ ÜZERİNE DEĞERLENDİRME

Yaşamın kaynağı nasıl su ise dünyanın kaynağı da insandır. İnsanlık tarihinin henüz tespit edilemeyen başlangıcından bu yana yaşanan savaşlar, soykırımlar, kıtlıklar, doğal ve yapay felaketlerin yanı sıra nice güzelliklerin de kaynağı da yine insan.  Kaynağı insan olan bu olaylar ve olgular adeta devasa bir döngü içinde seyretmektedir. Şöyle bir düşününce adeta Adam Fawer'ın OLASILIKSIZ adlı kitabında bahsettiği gibi her insan beyninin teta dalgalarının harekete geçirilmesi ile ortaya çıkan ve geçmiş ile geleceğin bir bütün şeklinde zihinde algılanmasını sağlayan Kollektif bir Bilinç fikri çok da uzak gelmiyor aslında.

Öyle ki insan ve onun oğulları ile kızları tekerrüre dayalı döngüsel bir yaşam sürüyor gibi. Günler, Haftalar, Aylar, Yıllar ve bunların döngüsel olarak birbirini takip etmesi tekerrürün en açık ispatlarından biri değil mi?

Yıl sonu ve Yıl başı olgusuna bakın mesela; Bilimsel olarak döngüsel olma ihtimali üzerinde ciddi ciddi durulan zaman kavramının düzlemde aktığını düşünürken biz insanlar, peki neden her yılbaşını coşkuyla kutladıktan sonra geçmişteki hataları tekrarlıyoruz. Bizim bildiğimiz binlerce yıllık geçmişe sahip insan bugüne kadar yaşadıklarından ne denli ders çıkarmıştır?

YILBAŞI KUTLAMALARININ İNSAN PSİKOLOJİSİNDE İKİ TEMELLENDİRMESİNİN OLDUĞUNU DÜŞÜNÜYORUM BEN. BİRİNCİSİ, HER BİR İNSAN GEÇMİŞTEN BUGÜNE BİRİKTİRDİKLERİNİ SIFIRLIYOR ADETA VE GENLERİNDE OLAN ERTELEME PSİKOLOJİSİ İLE RAHATA ERİYOR. İKİNCİSİ İSE KENDİSİ DIŞINDA GELİŞEBİLECEK OLUMSUZ OLAYLARA İLİŞKİN DİLEK VE DUALARDA BULUNARAK ÖNÜNDEKİ BİR TAKVİM YILI VEYA YILLARI BOYUNCA BİR ŞEYLERİN DAHA İYİ GİTMESİNİ UMUT EDİYOR.

Peki bu yılbaşı fikri nedir, ne değildir?  Eğlence fırsatından başka bir şey değil midir? Yoksa bu heves bu coşku dünyanın daha iyi bir yere gitmesi için fırsata çevrilebilir mi?

Sizi bilmem ama ben yine her şeyin insanda bittiği kanısındayım. Şöyle ki; Her insan yılbaşı sevinci ile zihnini sıfırlama düşüncesi ile harekete ederken aynı zamanda kendi adına geçmişteki hatalarından ders çıkarıp önündeki bu takvim yılında daha az hatalı bir yıl geçirmeyi, özgürlük ve eşitlik sınırlarında bir başkasının hakkını yemeden dürüst, çalışkan insan olmayı hedeflerse ve inançlı olsun ya da olmasın kendisinin etkisi olmaksızın meydana gelebilecek olumsuz olayların olmamasına ilişkin temennilerde bulunursa sanırım dünya her geçen yıl daha güzel bir yer haline gelir.

YENİ BAŞLANGIÇLAR ÖNEMLİ FIRSATLAR YARATIR, YENİ YILIN İNSANLIĞA VERECEĞİ BU FIRSATLARI,YİNE İNSANLIĞIN DAHA SAĞLIKLI, DAHA MUTLU VE DAHA HUZURLU BİR DÜNYAYA KAPI AÇMASI İÇİN DEĞERLENDİRMESİ UMUDUYLA...
(: MUTLU YILLAR:)      

25 Şubat 2018 Pazar

TÜRK HUKUKUNDA
GARANTİ SÖZLEŞMESİ
- ÜÇÜNCÜ KİŞİNİN FİİLİNİ TAAHHÜT –

A-) İLGİLİ MEVZUAT

BORÇLAR KANUNU
BİRİNCİ KISIM -GENEL HÜKÜMLER-
İKİNCİ BÖLÜM  -BORÇ İLİŞKİSİNİN HÜKÜMLERİ-
ÜÇÜNCÜ AYRIM –BORÇ İLİŞKİLERİNİN ÜÇÜNCÜ KİŞİLERE ETKİSİ-

B. Üçüncü kişinin fiilini üstlenme

MADDE 128 - Üçüncü bir kişinin fiilini başkasına karşı üstlenen, bu fiilin gerçekleşmemesinden doğan zararı gidermekle yükümlüdür.

Belirli bir süre için yapılan üstlenmede, sürenin bitimine kadar üstlenene edimini ifa etmesi için yazılı olarak başvurulmaması halinde, üstlenenin sorumluluğunun sona ereceği kararlaştırılabilir.


B-) GARANTİ SÖZLEŞMESİNİN TANIMI, MAHİYETİ, ÖZELLİKLERİ ve SINIRLARI

     Garanti Sözleşmeleri Mahiyet itibariyle ‘’Üçüncü Kişinin Fiilini Taahhüt’’tür. Kendisine çok benzeyen Kefalet Sözleşmesinden temel farkı ise Garanti Sözleşmesinin asıl borç ilişkisinden BAĞIMSIZ olmasıdır. En genel ifadeyle  Belirli bir takım çerçeveler içerisinde alacaklıya karşı borçlunun ediminin teminat altına alınmasıdır.
     Her ne kadar Garanti Sözleşmeleri, Kefalet Sözleşmeleri gibi sınırlı ve asıl borca bağlı değilse de kendine has bazı sorumluluk sınırları mevcuttur.
     Garanti Sözleşmesinde bir limit belirleme zorunluluğu olmasa da konu veya kapsam açısından bir belirlilik şarttır. Zira belirsizliğin garantisi olmaz.
     Garanti Sözleşmesinde limit artışından sorumluluk kabul edilmiş olabilir. Böyle bir durumda ileride meydana gelecek limit artışlarından Garanti Edenin sorumlu olabilmesi için bu limit artış oranının sözleşmede belirtilmiş olması ve/veya limit artışının makul ölçülerde kabul edilebilir olması gereklidir.
       Garanti Sözleşmelerinde özellikle limit artışına dair başlangıçta kabule dair bir hüküm içermeyen  Süresiz Garanti Sözleşmelerinde sonradan meydana gelen limit artışlarından Garanti Edenin sorumlu tutulabilmesi için bu durumların kendisine bildirilmesi ve kendisinin de bu duruma muvafakat göstermesi gereklidir. Aksi durumda limit artışı ve sair borçlu aleyhine sözleşmede meydana gelen ağırlaştırıcı nitelikteki hususlar garanti kapsamı dışında kalacaktır.
      İstenebilir hale gelen bir alacağın alacaklı tarafından talep ve takip edilmemesi durumunda alacaklı borcun artmasına kendi kusuru ile sebebiyet verdiğinden artan borçtan artık garanti eden sorumlu olmayacaktır.
     Garanti Sözleşmeleri uygulamada en çok bankalarca verilen teminat mektubu olarak karşımıza çıkmaktadır. Sair borç ilişkilerine de Garanti Sözleşmeleri yapılabileceği gibi ticari amaç gütmeyen ve dışarıdan bakıldığında Garanti Sözleşmesi gibi görünen durumların Kefalet olarak değerlendirilmesi gerekecektir. Hele ki bu sözleşmeler gerçek kişiler tarafından yapılmışsa burada asıl borçtan bağımsızlık ve limitin belirli olmaması yorumunu yaparak gerçek kişiye ağırlaştırıcı sorumluluk yüklemek kanunun amacına aykırı olacaktır.
      Garanti Sözleşmeleri ‘’üçüncü kişinin fiilini üstlenme’’ bakımından kefalet, üçüncü kişi yararına sözleşme gibi sözleşmelere benzese de esasen kendine has birçok farklı özelliği mevcuttur. Yüksek Mahkeme kararları ve doktrin ışığında birbirine çok benzeyen Kefalet Sözleşmesi ile Garanti Sözleşmesi arasındaki bir takım farkları şöyle sıralayabiliriz:


KEFALET SÖZLEŞMESİ

GARANTİ SÖZLEŞMESİ


Kefil, Kefalet Sözleşmesi gereğince borcunu ödedikten sonra asıl borçluya rücu hakkına yasal olarak sahiptir.


Oysa Garanti Sözleşmesinde, teminat verene rücu hakkı tanınmamıştır.          (yasada düzenlenmiş değildir.)

Kefil, Borçluya ait defileri de ileri sürme hakkını sahiptir.

Garanti Sözleşmesinde teminat veren kişi borçluya ait defileri ileri süremez.


Kefilin sorumluluğu asıl borcun geçerli oluşuna ve devamına bağlıdır.

Garanti Sözleşmesi bağımsız niteliktedir ve teminat verenin sorumluluğu asıl borcun geçerliliğinden bağımsızdır.


Geçerliliği yazılı şekle tabidir.

Ispat şartı olarak yazılı yapılabilir ancak geçerliliği konusunda bir şekil şartı yoktur.


Kefilin sorumlu olacağı belirli bir  miktar sözleşmede belirtilmelidir.

Verilen garantinin belirli bir limite bağlanmış olması şart olmamakla birlikte konunun belirli olması gerektiği Yargıtay kararları ile kararlaştırılmıştır.


B-) KONUYLA İLGİLİ ÖNEMLİ YÜKSEK MAHKEME KARARLARI

Yargıtay’ın 11/06/1969 gün ve 4/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı;
‘’ Muvakkat ithal yoluyla ithal edilen malların tayin edilen süre içerisinde yurt dışına çıkarılmaması halinde bu eşya için gümrük vesaire vergi ve resmi olarak tahakkuk ettirilen paranın gümrük idaresinin her zaman yapabileceği yazılı istek üzerine, derhal ve herhangi bir itiraza veya hüküm istihsaline mahal kalmaksızın ödemekte bankanın borçlu ile birlikte müşterek ve müteselsil kefil sıfatıyla zamin olduğuna dair bankalar tarafından gümrük vergisi borçlusu lehine ve fakat borçlu ile değil de diğer şahıslarla yapılan bir akte dayanarak gümrük idaresine verilen teminat mektupları mahiyet itibariyle 3. şahsın fiilini taahhüt niteliğinde bir garanti akdi olduğuna ve bu sebeple garanti veren bankanın alacaklı gümrük idaresine bu sebeple ödediği parayı fiili taahhüt edilen 3. şahıs mevkiindeki muvakkat ithalatçıdan rucüen isteyemeyeceğine, karar verilmiştir.’’

YARGITAY Hukuk Genel Kurulu’nun 10.04.2002 Tarih 2002/19-182 Esas, 2002/217 Karar Sayılı Kararında da Her ne kadar Garanti Sözleşmelerinde Kefalet Sözleşmelerinde olduğu gibi sınır belirtme zorunluluğu olmasa da konunun belirli olması gerektiği, ‘’doğmuş doğacak bütün alacaklar’’ gibi ibarelerin geçerli olmayacağı konusuna değinilmiştir.

‘’Kefaletten farklı olarak asıl borç ilişkisinden tamamen bağımsız nitelikteki garanti sözleşmesinde şekil serbestisi hakim olup garantinin sınırının önceden belirlenmesi zorunluluğu bulunmamaktadır. Ancak, sözleşme serbestisi sınırsız değildir. Hangi riskin garanti edildiği belirlenmeden "doğmuş ve doğacak her türlü borcun garanti edildiğinden söz etmek, boyutları belli olmayan (belirsiz) bir edimin garantisi anlamına gelir ki, bu da garanti sözleşmesiyle bağdaşmaz.’’

YARGITAY Hukuk Genel Kurulu’nun 04.07.2001 Tarihli, 2001/19-534 Esas, 2001/583 Karar Sayılı Kararı;

‘’Hiçbir menfaati olmayan, ticari bir gaye gütmeyen, sadece dostane ilişkiler nedeniyle tüketime yönelik banka kredi kartı kullanmasına imkan tanımak için verilen teminatın, garanti beyanı adı altında da olsa bir garanti sözleşmesi amacı ile değil, kefalet amacı ile verildiğinin kabulü gerekir.’’

‘’….. Kefaletten farklı olarak asıl borç ilişkisinden tamamen bağımsız nitelikteki garanti sözleşmesinde şekil serbestisi hakim olup garantinin sınırının önceden belirlenmesi zorunluluğu bulunmamaktadır.

Ancak, sözleşme serbestisi sınırsız değildir. BK'nin 19. ve 20. maddelerinde sözleşme serbestisine birtakım sınırlamalar getirilmiştir. Gerçekten bir sözleşmenin geçerli olması için, onun taraflara yüklediği hak ve borçların tereddüde yer vermeyecek şekilde açık, başka bir deyimle konusunun gereği ve yeteri kadar belli ve sınırlı olması gerekir. Belirsizliğin garantisi olmaz.

Bu itibarla, limit gösterme şartı bulunmamakla birlikte, garanti sözleşmesinde hangi riskin garanti edildiğinin belli olması ya da garanti edilen riskin boyutlarının tereddüt yaratmayacak biçimde belirlenebilir nitelikte bulunması gerekir.

Hangi riskin garanti edildiği belirlenmeden "doğmuş ve doğacak her türlü borcun garanti edildiği"nden söz etmek, boyutları belli olmayan (belirsiz) bir edimin garantisi anlamına gelir ki, bu da garanti sözleşmesiyle bağdaşmaz.

Hal böyle olunca, garanti sözleşmesi düzenlendiği anda garanti edilen edimin sınırlarının açıkça belirlenmemiş olması ya da bunu belirlemeye yarayan koşul ve açıklamaların sözleşmede yer almamış bulunması halinde garanti edenin sorumluluğundan söz edilemez…’’

YARGITAY Hukuk Genel Kurulu’nun 19.10.1988 Tarih, 1988/3-668 E. 1988/811 Karar Sayılı Kararı;

‘’Bir 3. şahsın fiilini taahhüt eden kimse bu 3. şahıs tarafından taahhüdün ifa edilmemesi halinde zarar ve ziyan tediyesine mecburdur. 3. bir kişinin filini taahhüt eden kimse, taahhütte bulunduğu akdine, 3. kişinin taahhüdünü garanti etmektedir. Bu hukuksal ilişkinin ayırıcı özelliği, taahhüdün bu kişilerin kendi aralarındaki diğer hukuksal ilişkilerden tamamen bağımsız nitelikte bulunuşudur. Bu sebepledir ki diğer hukuksal ilişkilerin hükümsüz olması borçlunun fiilinin taahhüt edilmesini de hükümsüz kılmaz. Meğer ki doğrudan doğruya başkasının fiilini taahhütte bir hükümsüzlük hali bulunsun.’’



D-) SON SÖZ

       Yukarıda anlattıklarımızı birkaç cümle ile özetleyecek olursak; Garanti Sözleşmeleri asıl borçtan bağımsız, yazılı şekil şartına bağlı olmayan ve konusu, riski belli olmakla birlikte belirli bir limite bağlı olmayan sözleşmelerdir. Uygulamada daha çok BANKA TEMİNAT MEKTUBU olarak karşımıza çıkan bu sözleşmeler üçüncü kişinin fiilini taahhüt başlığı ile T.B.K. md 128 de düzenlenmiştir.


Saygılarımla
Av. Serdar ÖZGÜNEY


Yukarıdaki hukuki araştırma metni, bilgi ve tavsiye niteliğindedir. Herhangi bir bağlayıcılığı olmayan işbu yazı dolayısıyla yayınlayanın herhangi bir sorumluluğu bulunmamaktadır. 
Ayrıca işbu yazının bütün hakları saklıdır.